Allah en çok kimleri sevmez ?

Pusula

New member
Allah En Çok Kimleri Sevmez? Kültürler Arası Bir Bakış

İnsanın “sevgi” ve “sevimsizlik” kavramları üzerine düşünmesi kadar doğal bir şey yoktur. Özellikle de konu ilahi sevgi olunca, herkesin içinde bir merak uyanır: Allah kimleri sever, kimleri sevmez? Bu soru yalnızca İslam inancının değil, insanlık tarihinin ortak vicdanını da ilgilendirir. Farklı toplumlar, farklı dinler ve felsefeler aynı temel meseleyle yüzleşir: Ahlaki erdemin ölçütü nedir ve hangi davranışlar insanı ilahi sevgiden uzaklaştırır? Bu yazı, bu kadim soruya kültürler arası bir gözle yaklaşmayı amaçlıyor.

---

İslam Kültüründe İlahi Sevginin Ahlaki Temeli

Kur’an’a göre Allah kibirli, zalim, nankör, bozguncu ve israf edenleri sevmez (Nahl 23; Bakara 190; A’râf 31). Bu ifadeler sadece bireysel günahları değil, toplum düzenini bozan davranışları da kapsar. İslam’da “sevilmemek”, bir ceza değil, bir uyarıdır: Allah’ın sevgisinden uzak düşen kişi, aslında insanlık değerlerinden uzaklaşmıştır.

Kibirli insan, hem Tanrı’ya hem insana karşı kapılarını kapatır. Zulmeden, adaleti hiçe sayar. İsraf eden, hem nimetlere hem emeğe saygısızlık eder. Bu özellikler, sadece teolojik birer uyarı değil, aynı zamanda toplumsal ahlakın evrensel kırmızı çizgileridir.

---

Hristiyanlıkta Tanrı’nın Sevmemesi: Günahın ve Gururun Gölgesi

Hristiyan inancında Tanrı’nın sevgisi koşulsuz olarak tanımlansa da, bazı tutumlar Tanrı ile insan arasındaki bağı zayıflatır. Özellikle “yedi ölümcül günah” kavramı —kibir, kıskançlık, öfke, tembellik, açgözlülük, oburluk ve şehvet— Tanrı’nın hoşnutsuzluğunu sembolize eder.

Katolik düşünür Thomas Aquinas’a göre kibir, Tanrı’nın sevgisinden uzaklaşmanın ana nedenidir; çünkü insan kendi benliğini Tanrı’nın iradesinin önüne koyar. Bu yönüyle İslam’daki “istikbar” kavramı ile şaşırtıcı bir paralellik vardır.

---

Doğu Felsefelerinde İlahi Sevgi Yerine Kozmik Uyum

Budizm ve Taoizm’de Tanrı’nın “sevmemesi” doğrudan bir kavram değildir. Ancak kozmik düzen (Dharma ya da Tao) ile uyumsuz yaşayan, bencil arzularına kapılan kişi “acının döngüsüne” düşer. Bu durum, İslam’daki “ilahi rızadan uzaklaşma” fikriyle benzer bir ruh taşır.

Budizm’de nefret, kıskançlık ve cehalet üç “zehir” olarak kabul edilir. Taoizm’de ise aşırılık, zorbalık ve doğaya karşı saygısızlık Tao’nun akışını bozar. Bu öğretiler, “Allah’ın sevmediği” davranışlara benzer biçimde, insanın kendisini evrensel düzenden koparmasına işaret eder.

---

Afrika ve Yerel İnançlarda Toplumsal Uyumun İlahi Temeli

Afrika kabile dinlerinde Tanrı’nın hoşnutsuzluğu genellikle toplumsal dengesizlikle ilişkilendirilir. Bir kişi bencillik ettiğinde, paylaşmadığında veya topluluğun refahını tehlikeye attığında, sadece insanlarla değil, ruhlarla da arasına mesafe koyar.

Bu anlayış, İslam’daki “toplumsal adalet” fikriyle örtüşür. İlahi sevgiyi korumak, bireyin değil, topluluğun uyumunu gözetmekle mümkündür. Dolayısıyla “Allah’ın sevmediği” davranış, toplumun düzenini bozan davranıştır.

---

Modern Toplumlarda İlahi Sevgi ve Ahlaki Yabancılaşma

Küresel çağda “Allah’ın sevmediği kimseler” kavramı artık sadece dinî metinlerin değil, sosyolojik ve psikolojik tartışmaların da konusu haline geldi. Modern insan, Tanrı kavramını bazen “evrensel etik” ya da “insan onuru” şeklinde yeniden yorumluyor.

Tüketim kültürü, gösteriş, bireycilik ve rekabet; ilahi sevgiden çok uzak bir dünya yaratıyor. İnsan, başkalarının acısına duyarsızlaştıkça, kutsal sevgiden de uzaklaşıyor. Dolayısıyla “Allah’ın sevmediği kimseler” sadece günahkârlar değil, insanlığını unutmuşlardır.

---

Erkek ve Kadın Bakış Açıları: Bireysel Başarı ve Toplumsal Duyarlılık

Toplumsal araştırmalar, erkeklerin genellikle bireysel başarı ve güç arayışını, kadınların ise ilişki ve toplumsal uyumu önemsediklerini gösteriyor. Bu durum “Allah’ın sevgisi” meselesine bakışta da yansır.

Bir erkek, çoğu zaman Tanrı’nın sevgisini adalet, güç ve başarıyla ilişkilendirirken; kadınlar bu sevgiyi şefkat, merhamet ve empati üzerinden yorumlar. Ancak bu fark doğuştan gelen bir klişe değil; kültürel rollerin bir yansımasıdır.

Gerçekte Tanrı’nın sevgisine ulaşmak için bireysel mükemmellik de, toplumsal duyarlılık da gereklidir. Kibir, zulüm veya sevgisizlik; ister erkek ister kadın olsun, herkesi bu sevgiden mahrum eder.

---

Kültürler Arası Benzerlikler: Ortak Ahlaki Kod

Farklı dinler ve kültürler incelendiğinde, “Tanrı’nın sevmediği” davranışlarda şaşırtıcı bir ortaklık görülür.

- Kibir ve benmerkezcilik hemen her inançta ilahi sevginin önünde engeldir.

- Adaletsizlik ve zulüm, toplumsal dengeyi bozan temel kötülük olarak tanımlanır.

- Nankörlük, hem Allah’a hem insana karşı en büyük saygısızlık olarak görülür.

Bu ortaklık, insanlığın ortak vicdanını temsil eder. İlahi sevgi, aslında evrensel etik değerlerin ifadesidir.

---

Yerel Dinamikler: Anadolu Kültüründe İlahi Sevgi Anlayışı

Türk halk inançlarında “Allah’ın sevmediği insan” genellikle kibirli, hilekâr, riyakâr ve vefasız kişidir. Anadolu’nun tasavvufi geleneğinde ise “Allah sevgisinden uzaklaşmak”, insan sevgisinden uzaklaşmakla eşdeğerdir. Mevlânâ’nın sözleriyle: “Allah’ı sevmeyen, yaratılmışı da sevemez.”

Bu yaklaşım, dini bir kuraldan çok bir yaşam biçimidir. Toplumsal dayanışma, komşuluk, merhamet gibi değerler, Allah’ın sevgisini toplumsal düzlemde görünür kılar.

---

Sonuç: İlahi Sevgi Evrensel Bir Davet

Sonuç olarak, Allah’ın “sevmediği” kimseler belirli bir dine veya kültüre ait değil; evrensel ahlakın dışına çıkan herkestir. Kibirli, adaletsiz, bencil, nankör ya da sevgisiz insan; hangi toplumda yaşarsa yaşasın, kutsal sevgiden uzaklaşır.

Peki sizce, modern dünyada “Allah’ın sevmediği davranışlar” hangi biçimlerde karşımıza çıkıyor? Teknolojik bağımlılık, çevreye zarar, toplumsal duyarsızlık… bunlar da artık çağımızın yeni “ilahi uyarıları” olabilir mi?

---

Kaynaklar:

- Kur’an-ı Kerim (Bakara, Nahl, A’râf sureleri)

- Thomas Aquinas, Summa Theologica

- Huston Smith, The World’s Religions

- Karen Armstrong, A History of God

- Mevlânâ Celâleddîn Rûmî, Mesnevi

- Ninian Smart, Dimensions of the Sacred